Bitmiyor bu ülkenin ölümleri. Bitmiyorsa sebebi var! Sanki hiç de bitmeyecek. Ta ki ölecek insan kalmayınca bitecek gibi. Umut yok yani. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden beri halk manipüle edildi bu ülkede. Padişahın böyle bir derdi yoktu saltanatın son dönemine kadar. Yani ne zaman güç elden gidecek gibi olsa Anadolu insanında harika işler çıkartan manipülasyon devreye giriyor. Hâlâ da durum hemen hemen aynı..
Beşiktaş ve Bursaspor dün akşam bir maç oynadılar. Maç sonunda yine bir bombalama eylemi yaşadık. Onlarca eve ateş düştü. Gerçi bu insanlar ayın farklı günlerinde hayatlarını kaybetselerdi bu kadar haber olmazdı. Ölüler sayılarına göre değrlendirilir bu ülkede maalesef. AB yerine Ortadoğu’nun kucağına yelken açmış koca bir ülke olanlara şaşırmış rolü yapıyor. Oysa ki umut bu toprakları çoktan terk etti. Yüzüklerin Efendisi filminde Rohan Kralı Theoden bunu söylemişti. Aklımdan çıkmıyor yaşadığım ülkede umutları tükettiğimizi gördükçe. Bunu Cumhuriyet’ten bile önce görebiliyoruz. Ama Cumhuriyetin ilk zamanlarına ve özellikle bağımsızlık savaşına rağmen ilk zamanlarına haksızlık etmek istemem.
Cumhuriyetin ilk döneminde zorlama veya değil, devrimler ile Anadolu’da bir aydınlanma gerçekleşiyordu. Kısmen gerçekleşti çünkü erken ortadan kalktığı için tamamlanmadığı ortada. Nereden anlıyoruz aydınlanmanın olduğunu peki? Anadolu’nun uç köşelerine kadar öğretmenler ve eğitim yoluyla değişim gitti. Eskiden Mardin, Siirt, Bitlis gibi şehirlerde batılı tarzda yaşayan ve giyinen Anadolu insanının resimlerini gördüğümüzde çok şaşırırıyoruz. Sadece Doğuda değil tabi. Bugün bile bir çok Anadolu şehrinde başı açık kadınlar görmek zor. Buna rağmen yıllar ve yıllar önce kadınlar metropollerden uzaktayken bile başı açık gezebiliyorlarmış. Yani burada konunun başı açık olunması gerektiği konusu olmadığını da hatırlatmak isterim. O dönemde tersi bir baskı var mıydı birşey diyemem ama bu dönemde başı kapalı olmanın caizliğinin toplumda bir baskısı olduğunu rahatça söyleyebilirim.
Köy enstitüleri ve halkçı politikalar ile düşünen bir Anadolu insanı ortaya çıkmaktaydı. Yerli üretim ve diğer konular da bu politikayı tamamlayan cinstendi. Ama bir yere kadar.. Herşeyin bir sonu vardır. Halkçılığın da öyle oldu.
Sonuç olarak Cumhuriyet döneminde de manipülasyon yapılmışsa da derin devlet hep bir noktaya kadar varolmuş. Derin devlet dediğim de arka planda toplumu manipüle edenlerdir. Cumhuriyetin kurucu kadrolarının tek parti ile uzun süre ülke yönetilemeyeceğini bildikleri için çok partili bir yaşama geçiş ortamı doğduktan sonra çok şey değişti Türkiye’de.
Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan Menderes ve benzeri siyaset insanları toplumu CHP’den kurtardılar ve Amerikanın kucağına attılar. Antikomünizm adı altında her türlü ABD uşaklığı yapıldı bu ülkede. Bizzat Adnan Menderes’in dediği “Türkiye’yi Küçük Amerika yapacağız!”sözü bugüne değin işletilen bir politika oldu. Zamanında bir bakanlığımızda CIA ofisi kurulması, MAH (o dönemki MİT) memurlarına CIA tarafından prim ödenmesi, demiryolları yerine Amerikan arabaları için Marshall Yardımı ile yollar yapılması. Dahası dahası ve dahası oldu bu ülkede.
Örneğin antikomünizm de halkı manipüle etmek için harika bir yöntemdi. Bunun yanında Alevi Sunni, sağ sol ayrıştırmaları da bol miktarda kullanılmıştır. Bizzat emekli istihbarat şeflerinin anılarından öğreniyoruz yapılan pislikleri. Anlayacağınız her dönem bir argüman kullanılmış halkı sevk ve idare etmek için. Cuntanın darbe ile yapabileceği şeyleri sandık yoluyla yapabilmenin sırrını keşfetmiş durumdalar.
Bugün de oy alabilmek için 28 Şubat veya Atatürk dönemi baskıları yanında dönem dönem de Kürt Sorunu söz konusu edilmekte. Bizzat bu ülkenin Başbakanı elin Kuranı Kerim ile oy istedi. Bu dini oylara oynamayken; bir elinde mikrofon bir eli şehit asker tabutunda, fonda kocaman bir bayrak ile televizyonlara poz vermesi de milliyetçi oylara oynama haliydi.
Aslında herşey ortada ama görmeyi istemek lazım. PKK denen illet örgüt silah bırakma tarihi açıklamak üzereyken sona erdirilen bir çözüm süreci var. İki gencecik polisin kafasına sıkanlar bu sürece son verdirdiler. Herşey tersine döndü o günden sonra. Oysa ki bölgedeki birkaç avukat, bu olayın soruşturulması için savcılığa başvurdular ve gözaltı yapılıp tutuklandılar. Susmaları için herşey yapılıyor. Anketlerde tek başına hükümetin kaybettiği anlaşıldığı an başka oyunlar dönmeye başladı anlayacağınız. Bunu anlatan diğer bir durum ise tek başına hükümet kurabilecek oyu alamadıkları seçim ardından ölümler ve bombalar daha da artmıştı.
Bunlar birer örnek. Ve bitmeyecekler. Oy için neler yapıyorlar görmemek zor. Şimdi de bir başkanlık çılgınlığı. Peşine düşülen, bildiğiniz diktatörlük. Başkan Cumhurbaşkanı şu an ki OHAL sürecinde yaşadığımız gibi kafasına göre Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıp uygulayabilecek. Takım tutarcasına parti tutan insanımızın, köy enstitülerinin kapatılması gibi politikalarla bunları sorgulamasının da önüne geçilmişti yıllar önceden. Askeri cunta 80 darbesi ile imam hatiplerin önünü açtı. Antikomünizm adı altında yapıldı bunlar. Şimdi de konuşmaktan anlamayan, konuşana kominist misin lan sen diyen ve linç olsa da katılsak modunda yaşayan insanlarımız var artık.
MİT tırları dosyasında bizlere hapis uğruna duyurulan o silahlar nereye gitti? İŞİD teröründe payımız nedir? Güneydoğuda derin devletçe katledilen 30 bine yakın faili meçhulun hesabı verilmeyecekse, o insanları anlamayacaksak daha ne bekliyoruz ki bombalardan başka.. PKK veya İŞİD ne fark eder. Bir insan öldüren tüm insanlığı öldürmüştür bir kere. Ama devletin manipülasyon olarak kullandığı bombalar en acısı..
Hayatını kaybeden her insanla beraber ailesi de ölüyor kısmen.. Hepsine ayrı ayrı sabır diliyorum.