Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır! Bu söz, mutlaka dikkatli kişilerin gözüne çarpmıştır. Evet Türkiye’deki vergi dairesi binalarında gocaman gocaman yazılan güzel bir söz. Söz güzel ama gerekli mi kısmı üzücü düşünceler getiriyor aklıma.. Nasıl mı?
Hayatımızda vergi denen bir şey var. Bu devletle bizim ilişkimizdeki istenemeyen bir nüans. Olmasaydı iyiydi. Biz bunu Osmanlı’dan Aşar/Öşür olarak biliyoruz. Halktan gelirinin/ürününün yüzde onunu alma olayına Aşar diyoruz. Arapça bir kelime olan Öşür, yüzde on anlamına geliyormuş. Bizim topraklarda da Aşar olarak vatandaşın sırtına binmiş bir kere. Yani uzun zaman önce vatandaş devlete ürettiğinden bildiğimiz haraç ödemekte. Oysa ki o zamanlar ticaretçi veya esnaf çok değildi. Halkın büyük bölümü köylüydü, çiftçiydi. Yani ticaret için yapmıyordu çoğu insan mevcut üretimi.
Kalkıp da bir köylüye buğdayının yüzde onunu vergi olarak bana vereceksin demek çok anlamsız. Bu haraç vermek gibi birşey. Haraç dediğimizde de askerlik yapmayan insanlar (Gayrımüslimler) haraç ödüyorlardı Osmanlı’da. Bir diğer borçlanma da askerlik borçlanması. O dönem çok savaş olduğu için bu anlaşılabilir ama hayatta kalmak için ürettiğim buğdayın yüzde onunu durup dururken niye vereyim devlete.. Yol, su, elektrik mi vermişler ki hem! Anlamak güç.
İlkel dönemi düşündüğümüzde vergi de neymiş sözü çok anlamlı geliyor. Sonra devletler ortaya çıkınca vergi denen birşey icat etmişler. Bugün ise eskiye göre gelişmiş devlet yönetim şekilleri, yerel yönetimler ortaya çıktığı için vergi olayı daha iyi anlaşılabilir. Şimdi yol, su, elektrik, çeşitli hizmetler ve benzeri derken devletin harcıhanının vergilerden çıkması daha mantıklı bir hal almış durumda.
Bu noktadan sonra ise değineceğim asıl konuya geliyorum. Uzun bir zaman diliminden beri vatandaş ile devlet arasında vergi denen bir bağ var. Artık toplumda yerleşmiş bir durum bu. Ama ne hikmetse bizim ülkemizde vergi dairelerinde kocaman harflerle vergilendirilmiş kazanç kutsaldır yazıyor. Yani, düşündüğümüzde bu çok mantıksız değil mi? Ticaret yapan insanlar, arabası olanlar, evi olanlar ve benzeri zaten vergisinden haberdarken neden o yazı oraya yazılıyor. O yazı veya başkaları, neden bu güvensizlik.. Ben bu tip öne çıkan sözlerin, mesajların Avrupa’da olduğunu düşünmüyorum. Orada, devlet vatandaşına sahip çıkıyor. Vergisini alıyor ve karşılıklı güven söz konusu.
Biz ise bu konuda şanssızız. Devletimiz bize güvenmiyor.
Peki biz ne zaman güvenilmez bir halk olduk. Bunu düşünmekte fayda var. Böyle bir acı gerçeğimiz var. Ne derdik biz yıllardır: Anadolu insanının temiz kalbi falan derdik.. Artık hikaye oldu bence bu bakış açısı. Anadolu insanının içini boşalttılar ve bambaşka değerleri koydular oraya. Artık Anadolu insanı da şehir insanı çünkü.
Neden Böyle Düşünüyorum?
Neden böyle söylüyorum, neden acımasızlık yapıyorum acaba? Örneklerle açıklayayım.
Bir çok dükkanda sadaka kutusu vardır. Birçok haberde okursunuz, görürsünüz. En çok çalınan şeylerden biri bu sadaka kutularıdır. Dükkan sahiplerinin bizzat bu duruma hayıflandığına bile birden çok kere denk geldim. Sadaka kutusu bu başka birşey değil. Bazı şeyler vardır ki onlar ayrıdır. Zalim bile bir yerde zalimliğinden utanırken nedir bu..!
İhtiyacı olanlara yardım ederiz. İhtiyaç sahipleri için birşeyler alırız. Bu aldıklarımızın asıl sahiplerine gideceğinden emin olmadığımız zamanlar olur. Kullanılmayan ikinci el eşyaları, ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak için toplayan birisini hatırlıyorum. Kullanmadığım temiz bir elbiseyi o kişinin ailesinden birinde görmek üzücü ve şaşkınlık yaratan bir durumdu.
Bu tip örnekler çok fazla. Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız durumlar bunlar. Bu kadar da olmaz dedirten neler neler görüyoruz, duyuyoruz. Geçti artık Anadolu insanının temiz kalbi olayı..
Biz, bir Ortadoğu ülkesiyiz artık. Bunun aksi uzunca bir süre ispatlanamayacak. Geriye giden demokrasimizle, dahil olduğumuz Suriye sorunuyla adım adım da yaklaşıyoruz halen o bölgeye. Ortadoğu’dan bir örnek vereceğim. Çünkü hoşuma gitti. Küçümsediğimiz Irak’taki Iraklı bir kitapçı, kitaplarını gece olduğu gibi dışarıda tutuyormuş. Kitapları çalmazlar mı diyenlere de “kitap okuyan çalmaz, çalan da okumaz!” diye cevap veriyormuş. İç ısıtan bir söz. Gerçekten de kitapları çalınıyor mudur bilemem ama eğer bu ülkede aynısı olsaydı cevabı kesin bilirdim.
Oldukça üzücü, oldukça sarsıcı ama insanımız iyice yozlaştı. Vergi kaçırmak için atılan taklaları bilmemek imkansız. Bizzat içinde olduğumuz uğraşlar bunlar. Daha önce bir dükkan kiralamıştık. Yeni bir iş, yeni bir iş yeri amaçlı yola çıkmıştık. Para kazanabilir miydik bilmiyorduk. Gelir vergisi dışında devletin sen daha kâr etmeden senden aldığı stopaj vergisi de varken biz nasıl yaparız da bunu az öderiz diye uğraşıyorduk o dönem. Dükkan sahibi Ermeni bir teyzeydi. Size karışamam ama ben olan neyse ona imza atarım dedi. Hiç geri adım da atmadı. Biz ise bir yolunu bulduk ve az vergi ödeme olayını çözdük. Evet devlet çok vergi alıyor, bu konuda vatandaş haklı. Ama herşeyde de bu yaklaşıma sahip olduğumuzda art niyetimiz ortaya çıkıyor.
Halen temiz yürekli insanlarımız olsa da durum değişmiyor. Telefonunu kaybedersin, unut gitsin artık onu. Adam kullanmasa da satar onu kansızca. Son dönemde IMEI no ile takip edilmesi, savcının sim kart takıldığında o kartın numarası kimin adınaysa onu savcılığa çağırması bu durumu az da olsa değiştirdi. Bulunan telefonu kullanma veya satma dışında telefon sahibine ulaşma durumu ile karşılaşıyorsak da bu korkunun yarattığı bir durum. Yoksa bulduğu telefonu babasının malı gibi alır, tepe tepe kullanır.
Çok dolmuşum sanki bu konuda. Keşke insanımız öz değerlerini anımsayıp daha asil davranışlarda bulunsa. Dünyanın milyonlarca yılda bir yaptığı gibi kendini yenilese, fabrika ayarlarına dönse.. Hiçbir vergi dairesinde “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” gibi göndermeler olmasa.. Gece rahat uyusak, sabah rahat kalksak.. Başladığımız günde kimden kazık yiyeceğiz yerine kime faydamız olacak diye düşünsek..
Çok şey mi istiyorum!
Eski bir yazı ama düşüncemi yazmak isterim. O kutsallık şuradan geliyor: Devlet, adaletsiz biçimde toplamaya çalıştığı vergilerden hiçbir şekilde kaçınma imkanı bulunmayan işç-memur kesiminin vicdani isyanını engellemek için bu söylemi kullanmaktadır. Adaletin bulunmadığı yerde herkes kendi adaletini yaratır. “kutsallık” kılıfı sorgulamadan inananları dizginler, diğerleri ise bildiğini okumaya devam eder.