Son dönemde tekrar pişirilen bir gündemimiz var. Açlık, sefalet ülkede ayyuka çıkmışken milletin ağzını arıyorcasına tekrar gündeme geldi yıllar sonra. Hangi yönden bakarsanız bakın Kanal İstanbul ülke bu haldeyken lafı bile edilesi değildir.
1. Jeopolitik Açıdan Kanal İstanbul
Jeopolitik açıdan bakıldığında Montrö Boğazlar Sözleşmesi karşımıza çıkıyor. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri kayıran bir antlaşma söz konusuyken Kanal İstanbul ile Montrö Boğazlar Sözleşmesi angaje edilmiş oluyor. Böylece Karadeniz’de söz sahibi olmak isteyen Amerika’nın Kanal İstanbul yoluyla Karadeniz’de bir üs sahibi olması muhtemel. Özellikle Ukrayna ve Rusya arasındaki gerilim düşünüldüğünde mevcut hükümete böyle bir baskının yapıldığı bile akla gelebiliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin meclisinden geçen yaptırım kararları Tırampettin Bey tarafından da onaylandı. Bu yaptırım kararları arasında mal varlıklarının araştırılması da olduğu söyleniyor. Bunu engellemek için böylesi bir jest öne çıkmış olabilir deniliyor. Şöyle de garip bir durum var ama; Rusya kendi lehine olan Montrö Sözleşmesi’nin bozulacak olmasına karşı neden böylesine sessiz kalıyor!!!
2. Jeoloji Açısından Kanal İstanbul
Depremde olumsuz etkisinin çok fazla olmayacağı söyleniyor. Altından bir fay hattı geçmediği için tehlikenin düşük olduğundan bahsediliyor. Ama çok yakınlarından birden fazla fay hattı geçtiği niye es geçiliyor. Sonuçta burada rant ile dev dev konutlar, AVM’ler yapılacak ve milyonlarca yeni nüfus ve yeni bir yerleşim kurulacak. Taşınacak toprak vs durumu çok etkilemiyor diyorlar ama neden bu ısrar onu anlamak için bize zaman gerekecek sanırım!
3. Biyoloji Açısından Kanal İstanbul
Canlı çeşitliliği mutlaka etkilenecektir. Naci Görür ve diğer akademisyenlerimizin değerli görüşleri mevcuttur. Ve tamamen bilime yönelik fikir belirttikleri ortada. Gözü kara birilerini desteklemek bilim olamaz sonuçta. Örneğin bir hocamız Kızıldeniz örneğini verdi. Kızıldeniz ve Akdenizi birleştiren Süveyş Kanalı ile birlikte Kızıldeniz’in sömürgeci deniz canlıları Akdeniz canlılarını tehdit etmektedir. Son örnek Balon balığı olarak verilebilir. Mersin’de bir çocuğumuzun parmaklarını koparan bu balık o kanaldan geldi ve diğer balıkların soyunu tehdit etmektedir. Bakanlık boyutunda önlem alınmaya çalışıyorlar şu an. Bu sadece bir örnek. Karadeniz’in su özelliği değişirse Hamsi gibi türler olmayacak, Marmara’nın su özelliği değişirse deniz canlılığı azalacak vb görüşler var paylaşılan. Özellikle Karadeniz’in dip sularının zehirli olduğu ortadayken böylesi bir riske girmek çok yanlış. Sülfür dedikleri ve çürük yumurta gibi kokan bu zehir Marmara Denizi’ni ve çevresinde, içinde yaşayan herşeyi tehdit edecektir.
4. Toplumsal Açıdan Kanal İstanbul
Toplumun Kanal İstanbul’a zerre ihtiyacı yoktur. Özel sermayenin girmekte çekinceli durduğu Kanal İstanbul en kötü ihtimalle devlet öz sermayesi ile yapılır demişti Cumhurbaşı tarafından; eğer böyle ise milyonlarca doları sefaletten ölen vatandaşlarımıza harcasak çok daha güzel olurdu. İnsanlar ölüyorlar ve daha da kötü bir gidişat söz konusu. Özetlersek eğer bu çılgın projenin asıl adı Kanal İstanbul değil de Rant İstanbul olmalıdır. Çünkü parsel parsel paylaşılmaya çoktan başlanmış bir projeden bahsediliyor. Son 15 yıl bize zaten bunun da öncekilerden farklı olmayacağını göstermiş oldu. Rantınız batsın. Siyaseti rant olarak gören zihniyet değişmedikçe hangi hükümet olursa olsun burnumuz b.ktan kurtulmayacaktır.