Kadınlar, dünyanın her yerinde ezilenler, dışlananlar.. Soframızdaki yerleri, öküzümüzden sonra gelenler. Kadınlar bir süredir uyandılar. Ama çok kısa bir süredir. Ve tam olarak uyanamadılar. Maalesef çok azı uyandı..
Evet! Kadınlar az da olsa, yetersiz de olsa artık toplumsal hayatın içine daha fazla girmekteler. Kadın dernekleri olsun, eğitim öğretim ve global hayatın yansımaları olsun, birşeyler değişti bu etkenlerle. Hiçbir şey eskisi değil, kabul ediyorum. Ama bu uyanışın yetersizliği, erkek egemenliğinin yaşama ne kadar çullanmış olduğunu gösteriyor. Yani erkeklerin bile zihniyeti olumlu anlamda değişiyorken hâlâ ve hâlâ kadının adı yok..
Geçtiğimiz Nisan ayında bir toplantı yapıldı. Bu toplantıdan erkek veya kadın, çoğu kişinin haberi bile olmadığına eminim. Şimdi bakınca duruma; erkeklerin dikkatini çekmeyebilir de kadınların nasıl dikkatini çekmez. Kişinin kendisini ilgilendiren konularla ilgili bilgisi de ilgisi de olmayabiliyormuş belli ki..
Kadınların bakış açısının eksikliği, yanlışlığı da burada karşımıza çıkıyor. Bir koca ile ilgili haber okuyoruz. Karısını aldatmış ve bir şekilde adalete yansımış olay. Aldatılan kadın, “benim kocam yapmaz” diyor. Veya kocası başka bir çocuğa tecavüz etmiş oluyor; yine aynı tepkiyi veriyor. Benim kocam yapmaz sözüne ek olarak da beddua ediyor, iftira attılar diye.
Kadınlara en az saygıyı gösteren bir parti varsa iktidarda yine en yüksek oyu kadınlardan alabiliyor. Bu bir örnek sadece. Kadınlar ne kadar az bilirse o kadar makbuller. Buna tezat olarak da kız çocuğunun okulda ne işi var diyen muhafazakar erkekler, hastaneye gittiklerinde karıları veya kızları için kadın doktor ısrarında bulunuyorlar. Çok klasik bir örnek ama köküne kadar gerçek.
Erkekler, her şekilde her şeyi kendilerine göre yontuyorlar. Evlilikte başı kapalı bir eş isterken tatilde Ukrayna’da olmayı hayal ediyorlar. Dinen de çok üsturuplu görünüyorlar ama gerçek çok farklı olabiliyor. Mısır az sayıda Hristiyan vatandaşına rağmen Müslüman bir ülke. Burada İslam üniversiteleri var. Toplumun önde gelen isimleri genelde din alanında öne çıkmaktalar. Ve Mursi döneminde bir din adamı akıllara zarar bir fetva verdi. Erkekler, ölen karıları ile belirli süre geçmeden son kez cinsel ilişkiye girebileceklerdi. Bu nasıl bir anlayış. Arap Yarımadası’na İslamiyet gelmeden önce hangi dönem vardı? Cahiliyye Devri! Peki bu nedir? Bundan daha kültürsüzce, daha vahşi ve insanlık dışı ne olabilir? İnanan insanların, böyle saçmalıklara karşı sessiz kalmaları dine hakarettir. Din, yüceltendir, düzeltendir. Hiç kimsenin dinde veya günlük hayatta böyle bir yozlaşmaya sebep olma hakkı yok.
Mısır ile ilgili örnek kadına bakış açısını anlatabilmek içindi. Kadınlar hak ettikleri yere ne zaman gelebilecekler, bu ülkede umutsuzca bir soru bu. Siyasi partilere bakınca, parlamentoya bakınca kadın kotaları koyulduğunu görüyoruz. Normalde kadın erkek hayatın paydaşları ama yönetmeye gelince, yetkiye gelince pozitif ayrımcılık yapmaya çalışanların kadın kotası koyduğunu görüyoruz. Kadın kotası ile en az şu kadar kadın vekil adayı koymalıyız denilmekte. Güzel bir uygulama ama işin acıklı tarafını gösteriyor bize.. Normalde hiç gereği yok. Belki de kadın vekillerin, başkanların sayısının çok olması daha hayırlı olacaktı. Örneğin Amerika’da henüz kadın başkan seçilmemiş durumda. İnsan Hakları Beyannamesi orada siyahi insanlar dışında gerçekten işletilen bir beyannamedir ancak henüz kadın başkan seçilmemiştir. Bizde de kadın cumhurbaşkanı olmadı. Ve bildiğim kadarıyla onlarca başbakandan sadece birisi kadındı (Tansu Çiller).
Geçtiğimiz ay yapılan bu toplantı İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor. Ve önemli değişimler görebiliriz. Bu sözleşmeye uyulur mu bilemiyorum. Çünkü son dönem demokrasiden uzak uygulamalar iyice arttı. Bir de OHAL süreci uzayacak epeyce anlaşılan. Sonraki dönem nasıl olur bilemesek de birkaç önemli ve olumlu değişiklik olabilir.
Birleşmiş Milletler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, çeşitli belediyeler, akademisyenler ve kadın dernekleri gibi sivil toplum örgütlerinin katıldığı bu toplantı sonucunda kadın ve hatta çocuklar ile ilgili bazı kararlar üzerinde anlaşıldı.
Örneğin geç saatte dışarıdayken bir kadının başına birşey geldiğinde polis ona “O saatte dışarıda ne işin vardı?” diye sorabilmekteydi. İşte bu sözleşmeye uyulursa polis artık böyle bir soru soramayacak. Ek olarak yine aynı türden “Niye açık giydin?”ve benzeri sorular da soramayacak. İstanbul Sözleşmesi imzalandı ancak kadınlarımızın haberi yok. Yine de çeşitli kampanyalar ile bunun duyurulacağı yazıyordu haberde. Çabası olan herkesi tebrik ediyoruz.
Bir örnek de şu konuda verilmiş. Tecavüz veya aile içi şiddet ile ilgili davalarda hakimler sivil toplum örgütlerinin müdahil olmalarına izin vermiyordu. İstanbul Sözleşmesi ile bunun aksi sağlanacağı söyleniyor. Yani bu konudaki mağdurlar sahip kalmayacaklar sözleşme işletilirse. Karakolda çalışan polisler jandarmaya, hakiminden savcısına kadar bir dizi bilgilendirme çalışması yapılacağı söyleniyor. Düşünsenize bir; tecavüze uğramış bir kadın geliyor karakola. Ve geleneksel bakış açısı ile yaklaşan toplum polisi kadına o saatte neden dışarıda olduğundan açık giyinmesine kadar suçlarcasına sorular soruyor.
Kadınların kendilerini tanımaları, haklarını bilmeleri, durdukları yeri bellemeleri lazım önce. Kadın hakkına sahip çıkmalı, diğer bir kadını koruyabilmeli, birlik olabilmeli.. Kadınları yasalarla korumak zorunda olmak ne acı birşey! Erkekleri korumayı düşünün bir kafanızda.. İşte o kadar anlamsız ama gerçeğimiz bu maalesef.
KADINLARIMIZ Ayın altında kağnılar gidiyordu. Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru. Toprak öyle bitip tükenmez. Dağlar öyle uzakta, Sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmeyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle. Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar Ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında ve ayakları altında akan toprak toprak ve topraktı Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. ve kadınlar birbirlerinden gizleyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yarimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde ince boyunlu çocuklar oynuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru Nazım Hikmet