Gözyaşlarıyla ıslanmış yüzüne şefkatle baktı. Sonra hızla eğilerek ayaklarını öptü. Genç kız sapsarı kesildi. Islak gözlerini Raskolnikov’a dikti. Bütün vücudunu bir titreme nöbeti sardı. Elleriyle onu uzaklaştırmaya çalışırken;
-Ne yapıyorsunuz? Yalvarırım kendinize gelin efendim! Bu yaptığınız deliliktir! Hem de benim gibi bir kızın.. diye kekeledi. Raskolnikov ayağa kalktı. Pencereye doğru yürüdü. Gölgesi Sonya’nın üzerine düştüğü sırada geri döndü:
-Ben senin önünde yere kapanmadım! dedi.
”Çektiği acılara rağmen, inancını yitirmeyen tüm insanların önünde eğildim..!
İnancını yitirmeyenlerin değerinden bahsetmiş Raskol, biz de girdabından bahsedelim biraz.. Farkında olmanın eziyetinden.. Zamanın nasıl geçtiğini görüp, kaderin ensedeki gülümsemesini duymaktan..
Yine de asıl cezanın bu duruma şaşırmayan insanların arasında olmak olduğunda ısrarcıyım. Çığlık çığlığa bağırdığında etrafındakilerin hiç umursamadığını düşünsene! Ya da çığlık atan birine sadece senin şaşırdığını.. İnsan kendisini bir süre deli zannediyor. Sonrası ya susmak ya da çığlık atmaya devam etmek..
Birbirimizin özgürlük alanlarını linç ediyoruz. Onun ne yaşadığı, bu halinin neyin yansıması olduğu umrumuzda mı.. Ama o kadar eminiz ki; sen şöylesin, sen böylesin, sen busun.. Çok mu ilgiliyiz birbirimizin ruhuna.. Peki kaç kere ”sanane” diyebildik bu cenazelere..
Ama konumuz farkında olup da vazgeçmeyen, çığlık atmaya devam eden insanlar..
Dünya bir işleyişe tabii; belli bir işte çalışmak, giyinmek, yıkanmak zorunda olduğumuz gibi.. Günün sekiz saati uyumakla geçse, on saati çalışmakla geçse, kalan altı saatin üç saati de zorunlu ihtiyaçlar için geçer. Geriye kalır sadece üç saat..! Evli olanları hiç katmıyorum bu hesaba. Peki ya diğerleri.. Para kazanmaya on saat harcıyoruz, tam on saat.. Kendimize ise üç saat. Ha o üç saati bir de ‘boş zaman’ diye tanımlayanlar var. Sonra bir de çığlık atmaya devam etmek, edebilmek var.. Oysa asıl mesai o üç saattedir; yazarsın, çizersin, okursun.. Senindir, sana aittir, ruhunu soyup, çıplak elle dokunduğun vakittir..
Ne zamanki bir işi mecburiyetten yaptığımı fark ediyorum, esaretim o vakit başlıyor. Kaçma isteği yakıp kavuruyor içimi..
Nezaketen karşındakine bir şey demesi gerektiğini düşünen insanlar var.. Halbuki nezaketen yapılan işleri oldum olası beceremedim. Uzun davet misafirliklerini, kalabalıklara karışmayı, görmeden bakmayı beceremedim. Çığlık atıyorum çünkü, değerini bil..
”-Sen hiç ateş böceği gördün mü?
– Hayır, görmedim.
-Göremezsin, göstermiyorlar ki. Herkes de göremez zaten. Edison doğayı yendi, hem de kendi sahasında. Biz o ara yoğunduk, Ediz Hun’un filmlerini seyrediyorduk.
-Anlamadım?
-Kıymetini bil, anlasaydın yalnızlık çekerdin..” –Yılmaz Erdoğan–
.
.