Uzun zaman geçmişti görüşmeyeli. Hatıralarımızı, sohbetlerimizi hatırlamakta zorlansam da güzel günlerden bahsettiğimizi daha dün gibi hatırlıyorum.
Hayatın acımasız ve zor olduğundan konuşmuştuk ama göğüs gereceğimize de söz vermiştik. Ben gözlerinde ki sevgi tomurcuğunu görmüştüm, çiçekleneceğinide biliyordum. Onun için Dünya‘yı anlamış diyordum Sanki her sorduğum sorunun cevabını biliyor gibiydi. Başım sıkıştığında onunla konuşmak iyi geliyordu bana.
Benim kötü bir dönemimde dost olmuştuk onunla; annemi yani can parçamı kaybetmiştim.
Başımdan, tırnağıma kadar kederliydim. İsyan etmek değildi benim ki; sadece çok sevdiğim birini çok özleyeceğimi bilmenin hüznüydü.
Ona ihtiyaç duyduğumda sımsıkı sarılamayacağının acısıydı. Belki de bu benim için bencillikti. Ama canım çok acıyordu. Tüm teselli cümlelerini bilsem de.. İşte o günlerde kafamı dağıtmamın, yüzüme gülümseme gelmesinin sebebi dostumdu. Zaten yüzüne baksanız, tebessüm edersiniz. Gözleri içten gülen, huzur veren biriydi. Her konudan konuşabiliyorduk, devlet kurup yıkıyor, ekonomist olup borsa konuşuyorduk. Bazen de sevgiden, aşktan, çiçekten, böcekten bahsediyorduk.
Sonra ben hayatımı yavaş yavaş yoluna koymuştum. İş güç işte! Ara ara konuşuyorduk yine , onun da hayatı düzene girmişti. Bir sevgilisi vardı ve dünyam, ruh ikizim derdi sevgilisini anlatırken bana.
Ben, bu aşkla iliklerime kadar ıslandım der ve bana da dua ederdi. Sen de bir gün bulursun inşallah yüzünü güldüren kişiyi diye.. Onun mutluluğuyla mutlu olmuştum. Zaten aşkın, sevginin geçtiği iklimde kim mutsuz olurdu ki ?
Görüşmelerimiz daha da seyrekleşmişti. Birgün yine bir telefon konuşmamızda birbirimize herşeyin en güzelini, en huzurlusunu dileyip kapatmıştık. Bu belki de sessiz bir vedaymış en güzelinden. Sonrası hayat işte. Dostların birbirini unuttuğu hıphızlı akan bir nehi. İçinde taşıdığı toprak taneleri gibi nerede ayrılacağını bilmeden sürüklenen.
Dün aldım haberini, gene bir telefon sesi dostum, açtım babamın sesi.. “Kızım, Ali amcanın oğlu vardı ya”. Evet vardı dedim. Babam devam etti “ İşte kızım, kendi beylik tabancasıyla kendini başından vurmuş. Oracıkta ölmüş.” O an iliklerime kadar dondurucu bir soğukluk hissettim vücudumda. Babam sözlerine devam etti: “Evliymiş, bir kız çocuğu varmış altı yaşında, Allah tahsiratını affetsin.” diyerek kapattı telefonu.
Hatıralarım canlanmıştı. O gülen gözlerin gözümün önünde.. Öyle masumca bakıyordun ki! Sanki söyleyecek çok sözün vardı sevenlerine de.. Uzun hikaye deyip arkana bakmadan, vedalaşmadan ışığın sönmüştü yeryüzünde.. Ve bir kez daha anlamıştım ki yaşanılan her an kıymetli, sevdiklerimize veda çünkü her an……
Dostum, sen benim bilmediğim bir hal içindeymişsin, dünyam dediğin yârinden bile uzak bir yerdeymişsin. Ne desem sözcükler boğazımda düğüm düğüm, kalemim yorgun, ben suskun 😶